30 Ağustos 2011 Salı

hayallerimin ilk kez enkaz haline gelişi

küçükken, dedem beni parka götürdüğünde balon aldırırdım. dedem de, tek torunu olduğum için, renk renk balonlar alırdı her seferinde. onların iplerini tek bir tanesine bağlardı, otururdum bir banka diğer çocuklar oyun oynarken ben hayal kurmaya başlardım. dedem de, torunlarını getiren diğer dedelerle birlikte oturur sohbet ederdi. ancak hava kararınca, annemin eve gelmesine yakın eve dönerdik. ben gitmek istemezdim hiç oradan, oturup hayal kurardım her seferinde. hava kararacak ve dedem beni hayallerimden uyandıracak diye, zaman geçmesin isterdim. büyüdüm, dedemi kaybettim, artık balon da istemiyorum ama hala hayallerle yaşıyorum. hayallerimden güç alıyorum. ve ne zaman elinde balon olan, dedesinin yanında yürüyen bir kız çocuğu görsem, gidip ona "sen de hayal kur bak, çok eğlenceli oluyor" demek isterim.
bankta otururken, yere doğru bakmaktan boynum ağrırdı bazen. dedem arada bir sohbeti bölüp, kızım öyle durma boynun tutulacak derdi. onu üzmemek için, belki de beni parka getirmemesinden ve balon almamasından korktuğum için, dikkati dağılana kadar çocukları ve gökyüzünü izliyormuş gibi yapardım, boş bakan gözlerle. dedemin dikkati diğer tarafa kayınca, yine öne eğerdim başımı.
annemler, mahallede biri evleneceği zaman, evine aldığı eşyalardan, çeyizlerinden, gelinliğinin modelinden bahsederlerdi hep komşularla. pür dikkat dinlerdim onları, sesim çıkmazdı o saatlerde. zaten hiçbir zaman yaramaz, gürültücü bir çocuk olmadım. sessizliği severim, yalnız kalıp hayal kurmayı. belki ben hayal kurarken, fonda hafif sesle bir teoman şarkısı çalabilir. onlar anlatırken gelinlik modelini, ben kendi gelinliğimi hayal ederdim. büyüyünce, bir adama çok aşık olup onunla evlenmek isterdim. aynı zamanda da, evlendiğim adamın da bana çok aşık olmasını, deliler gibi.
o zamanlar bizim semtin en iyi düğün salonunda evlenmek, en lüks düğündü. mahallenin bütün evlenecek kızları, o salonda düğünleri olsun isterdi. bir de, semtin en işlek caddesinde yapılan yeni bir apartman vardı, eski apartmanlara göre hem daha çok katlı hem de daha büyüktü, orada oturmak isterlerdi evlendiklerinde. ben de, tüm bu verilerden yola çıkarak, düğünümün o salonda olmasını isterdim. uppuzun bir duvağım olmalıydı, bütün salon dolmalıydı, çok kalabalık olmalıydı. bir de uzun siyah saçlarım olsun isterdim, ama ben topuz yaptırmayacaktım, dalga dalga olacaktı, açık bırakacaktım. sonra, o yeni apartmanda oturmak isterdim. semtin en havalı apartmanıydı ve günlerce konuşulacak bir düğünden sonra ben orada yaşamalıydım.
annemler hep konuşurken, önceki yıllarda olmuş ve benim hatırlamadığım düğünlerin şatafatından, görkeminden bahsederlerdi. ben de, çocuk aklımla, benim düğünüm onlardan daha uzun süre konuşulacak, insanlar torunlarına anlatacak derdim içimden. büyüyüp, o muhteşem düğünü gerçekleştirmek için sabırsızlanırdım.
sonra, benim "Allahım ne olur 20 yıl daha yıkmasınlar o düğün salonunu" diye dua ettiğim salon yıkıldı, yerine kütüphane yapıldı. günlerce ağladığımı hatırlıyorum salon yıkıldı diye, ben bütün hayallerimi o salonda başlatıyordum çünkü. müzik çalacaktı, gelin ve damat içeri girecekti, insanlar alkışlayacaktı, başımızdan çiçek dökeceklerdi ve nikah memuru amca bizi evlendirecekti. pasta ve limonata yiyecektik. dedem, kütüphane yapıldıktan sonra, haftada 2 gün parka 3 gün kütüphaneye gideceğimizi, çok güzel çocuk kitaplarının olduğunu, bana masallar okuyacağını söylemişti. okumayı bilmiyordum, sanırım henüz 6 yaşındaydım ya da 5 falan. gitmemek için çok ağladım, dedeme deliler gibi yalvardım, beni parka götür, ben parka gitmek istiyorum diye. küsmüştüm ben o kütüphaneye, benim evleneceğim ve semtin en havalı düğün salonu yıkılmıştı onun yüzünden ve oraya gitmezdim.
dedem beni dinlemedi tabi, ilk kütüphaneye gittiğimizde, ağlamaya başladım. öyle bir ağlıyordum ki, zannedersiniz etimden et koparıyorlar, imkanı yok susmuyorum. kütüphanede görevli bir abla vardı, birkaç kişi daha, herkes başıma toplanmıştı dedem ne yapacağını şaşırmıştı ilk kez. çünkü, ben sessiz bir çocuktum, ilk defa böylesine yaygara kopartıyordum, sonra dedem beni oradan çıkarttı. eve gittik ve o gece sabaha kadar ağladım, hiç susmadan. bu sefer sessiz sessiz akıttım gözyaşlarımı, annem de bütün gece yatağımın kenarında oturup saçımı okşadı. sanki, aklımdan geçenleri biliyormuş ta, teselli vermek istiyormuş gibi. kim bilir belki de anne yüreği sezmiştir.

Hiç yorum yok: